Manisa, Ege Bölgesi’nin en önemli şehirlerinden biri. Ekonomik anlamda İzmir’den sonra, bölgeye en fazla katkı sağlayan şehir. Diğer Ege şehirleri gibi, kumsalları, eğlence yerleri ve çılgın gece hayatı ile popüler olmasa da, doğal güzellikleri, verimli toprakları ve tarihi ile gezginlerin en ünlü rotalarından biri. Bir Manisa uçak bileti alarak başladığınız maceranız, unutulmaz bir anıya dönüşecek.
Şehzadeler şehri Manisa, tarih boyunca pek çok uygarlığa ev sahipliği yapmıştır. Bunun en önemli nedeni, hem korunaklı hem de bereketli bir vadide yer almasıdır. Gediz Nehri ve Spil Dağı arasında yer alan Manisa, nehir kenarındaki topraklarının verimliliği ve Spil Dağı’nın sağladığı doğal güvenlik ile, çağlar boyu bir çekim merkezi olmuştur.
İçindekiler
- 1 Manisa’nın Kısa Tarihi
- 2 Manisa’da Görülmesi Gereken Yerler
- 3 1- Manisa Arkeoloji Müzesi
- 4 2- Manisa Muradiye Camii ve Külliyesi
- 5 3- Yeni Han
- 6 4- Sardes Antik Kenti
- 7 5- Bintepe Tümülüsleri
- 8 6- Salihli Artemis Tapınağı
- 9 7- Thyateira Antik Kenti
- 10 8- Spil Dağı Milli Parkı
- 11 9- Manisa (Magnesia) Kalesi
- 12 10- Kybele Kaya Anıtı
- 13 11- Kurşunlu Kaplıcaları
- 14 12- Kula Evleri
- 15 13- Ağlayan Kaya (Niobe)
- 16 14- Aigai
- 17 15- Hafsa Hatun Şifahanesi
- 18 16- Kula Peri Bacaları
- 19 Neden Manisa?
Manisa’nın Kısa Tarihi
Manisa’daki ilk yerleşim izleri, Yontma Taş Devri’ne tarihlenmektedir. Manisa’nın kurucuları ise, Yunanistanlı Magnetler’dir. Magnetler, Batı Anadolu’ya doğru gerçekleştirdikleri göç esnasında, Magnesia’yı kurmuşlardır. Magnesia, bugünkü Manisa’dan başka bir yer değildir. Zaten Manisa isminin etimolojik kökeni de Magnesia’ya dayanır.
Manisa ardından Hitit, Frig, İyonya, Lidya, Pers, Roma, Bizans, Saruhanoğulları ve Osmanlı hakimiyeti altına girmiştir.
Türklerin Manisa’ya girişi, 1071 yılındaki Malazgirt Muharebesi ardından olmuştur. Anadolu’ya giriş yapan Türkler, Manisa yakınlarına yerleşmeye başlamıştır. Anadolu Selçuklu Devleti’nin dağılmasının ardından başlayan beylikler döneminde, Afşar Boyu’nun Saruhanlı kolundan olan Saruhan Bey, Saruhanlı Beyliği’ni kurar. Saruhan Bey, 1313 yılında Manisa’yı işgal eder ve ele geçirir. Ardından Manisa’yı başkent yapar. Zaten Manisa’nın ismi, 1923 yılının sonlarına dek Saruhan olarak kalmıştır.
1412 yılında Manisa Osmanlı toraklarına katılır ve “Saruhan Sancağı” olarak adlandırılır. Şehir yukarıda da bahsettiğimiz gibi, doğal olarak korunaklı ve verimli olduğu için, Osmanlı şehzadelerinin saltanat tecrübesi kazandıkları bir sancak haline gelir. Saruhan Sancağı, 1437-1595 yılları arasında, Osmanlı’nın en önemli şehzade sancaklarından biri olmuştur. Bu sebeple Manisa’nın ayrıcalıklı bir şehir olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Yunanlılar tarafından 1919 yılında işgal edilen Manisa, 1922 yılında Türk Ordusu tarafından geri alınmıştır.
Manisa’da Görülmesi Gereken Yerler
1- Manisa Arkeoloji Müzesi
Müze, 1937 yılında faaliyete açılmıştır. Manisa Arkeoloji Müzesi, sadece içerisinde bulunan eserleri ile değil, binası itibari ile de bir tarihi eserdir. Müze binası, Mimar Sinan tarafından, “Muradiye Külliyesi” olarak yapılmıştır. Mimar Sinan’ın Ege’de bulunan tek eseridir. Manisa Arkeoloji Müzesi’ndeki eserler, özellikle Lidya halkının yaşam tarzı ve kültürüne yönelik çok sayıda ipucu vermektedir. Müzede bulunan eserlerin çoğunluğu, antik dönem Manisa’sına aittir. Müzenin etnografya bölümünde ise, Manisa’nın kültürünü, yöreye özgü sanatları, inanış şekillerini ve üretim kaynaklarını anlatan eserler mevcuttur. Manisa Arkeoloji Müzesi, oldukça zengin bir seçkiye sahiptir ve mutlaka görülmelidir.
2- Manisa Muradiye Camii ve Külliyesi
Muradiye Camii ve Külliyesi, III. Murat’ın tahta çıkmasının ardından, Mimar Sinan tarafından projelendirilmiştir. Külliye içerisinde cami, medrese, imarethane ve çeşitli dükkanlar vardır. Külliyenin en dikkat çekici ve gösterişli bölümü olan cami, Osmanlı mimarisinin en güzel örneklerinden biridir. Cami kubbesi ve minareleri ile, oldukça görkemlidir. Caminin dışı kadar içi de oldukça zarif bir şekilde inşa edilmiştir. Sedef, bağa ve fildişi kakmalarla ince el işçiliği örneklerini görmek mümkündür. Külliyenin medrese ve imarethane bölümleri, günümüzde Manisa Arkeoloji Müzesi olarak kullanılmaktadır.
3- Yeni Han
Yapımı hakkında kesin bir bilgi olmayan han, 19. yüzyıla tarihlenmektedir. Dikdörtgen bir plana sahip revaklı yapı, avlusu, ahırı ve odaları olan klasik bir handır. Handa toplam 33 adet dükkan bulunur. Han odalarının birkaç tanesi hariç, tamamında ocak bulunur. 2004 yılında restorasyonu tamamlanan bina, günümüzde bir kültür ve alışveriş merkezi olarak kullanılmaktadır.
4- Sardes Antik Kenti
Lidya Krallığı’nın başkenti olan Sardes, bugünkü Bozdağ eteklerinde, sahil kısmından Anadolu’nun iç taraflarına dek ulaşan yolların üzerinde, stratejik bir konumda yer alır. Gediz Nehri yakınlarındaki ovada kurulması tesadüf değildir. Ovanın çok iyi bir şekilde sulanan bereketli toprakları ve dağ eteğinde olmasının sağladığı doğal güvenlik kalkanı, Lidyalıların şehri burada kurmalarının sebebidir. Sardes, dünyada ilk defa madeni paranın yapıldığı yerdir. Şehrin içinden geçen Paktolos Nehri, şehrin su ihtiyacını karşılamasının yanında, şehre altın madenini de taşımıştır. Lidyalılar bu madeni kullanarak parayı yaratmıştır. Ayrıca mitolojideki Frig Kralı Midas’ın dokunduğu her şeyi altına çevirmesinin sebebi, bu nehirde yıkanmış olmasıdır. Bu sebeple Sardes, zamanında dünyanın en zengin ve önde gelen şehirlerinden biriydi. Şehirde altın madenciliğinin yanı sıra, hayvancılık, tarım ve ticaret de yapılmaktaydı. Sardes kent planına bakıldığında, çağdaşlarına hiç benzemediği görülmektedir. Ünlü Kral Yolu’nun başlangıç noktası olarak kabul edilen kentte günümüzde hala daha altın ve kuvars taşı arama çalışmaları devam etmektedir.
5- Bintepe Tümülüsleri
Sardes Antik Kenti’nin 5 kilometre kuzeyinde yer alan Bintepe Tümülüsleri, dünyanın en büyük tümülüs alanıdır. Lidyalılara ait olan tümülüsler, esasen kral mezarlarıdır. Devasa büyüklüklere sahip olan tümülüsler, çok uzak noktalardan dahi görülebilmektedir. 1940’lı yıllarda, bu tümülüsler yaklaşık 150 adetti. Ancak tarımsal faaliyetler ve definecilik sebebi ile yaşanan tahribatlar sonucunda, günümüze yaklaşık 115 adedi ulaşabilmiştir. Bu tümülüslerin üç tanesi, fark edilir derecede, diğerlerinden büyüktür. Bu büyük tümülüslerin 3 büyük krala ait olduğu düşünülmektedir.
6- Salihli Artemis Tapınağı
Yine Sardes Antik Kenti’nde bulunan tapınak, günümüze dek en iyi şekilde ulaşabilmiş Artemis Tapınakları’ndan biridir. Tapınak, Lidya Kralı Kroisos tarafından, sunak olarak yaptırılmıştır. Dünyanın yedi harikasından biri olarak gösterilen Artemis Tapınağı, M.S. 17’deki büyük depremde çok hasar görmüştür. M. S. 2. yüzyılın ortalarına doğru, tapınak onarılmıştır. Onarımın ardından tapınağın içerisine, dini törenlerde kullanılmak üzere iki ayrı bölüm yaptırılmış ve bir insan boyunun yaklaşık dört katı büyüklüğünde heykeller konulmuştur. Bu heykellerden imparatorun eşi Faustina’yı temsil eden heykelim başı, bugün British Museum’da sergilenmektedir.
7- Thyateira Antik Kenti
Günümüzde Manisa’nın Akhisar İlçesi olan bölge, antik zamanlarda Thyateira idi. Bölge, civar kentleri birbirine bağlayan yolların tam ortasında idi. Bu sebeple askeri ve ticari bakımdan çok stratejik bir konumdaydı. Ayrıca kent, Lidya Krallığı’nın kuzeydeki en önemli kenti idi. Kentin en önemli geçim kaynağı ise dokumacılıktı. Kent, Hristiyanlığın ilk çağlarındaki 7 kiliseden biri olan Thyateira Kilisesi’nin de bulunduğu yerdir. Bu sebeple antik kent, din turizmi açısından günümüzde oldukça önemli bir konumdadır.
8- Spil Dağı Milli Parkı
1969 yılında Milli Park ilan edilen Spil Dağı, tarihi ve jeolojik olarak oldukça önemlidir. Dağ eteklerinde, Tantal Kalesi kalıntıları, bereket tanrıçası Kybele rölyefi, Niobe ve Magnesia Kalesi kalıntıları vardır. Dağda yetişen Manisa laleleri, Osmanlı zamanında İstanbul’a taşınmış ve bir döneme adını veren Lale Devri’nin isim babası olmuşlardır. Flora bakımından endemik bitkileri ve pek çok hayvan türünü barındıran Milli Park, arkeoloji ve botanik bilimi açısından pek çok araştırmaya da ev sahipliği yapmaktadır.
9- Manisa (Magnesia) Kalesi
Spil Dağı’nın kuzey yamacında yer alan tarihi kale, iç kale ve dış kale olmak üzere iki bölüme ayrılmaktadır. Kalenin ne zaman ve kimler tarafından yapıldığı belirlenememektedir. Milattan sonra 17 yılındaki büyük depremde, kale çok zarar görmüştür. 1222 yılında iç kale yapılmıştır ve 14. yüzyılın başlarında surlar, yeniden elden geçirilmiştir. Kalede yapılan araştırmalar sonucunda, Osmanlı Dönemi’nde de tadilattan geçtiği görülmektedir. Efsaneye göre Makedon Kralı İskender, bu kalede en değerli eşyalarını saklamıştır.
10- Kybele Kaya Anıtı
Yeryüzündeki tüm canlıların anası olduğuna inanılan bereket tanrıçası Kybele’nin kaya kabartması, Akpınar Mevkii’nde yer almaktadır. M.Ö. 13. yüzyılda yapılmış olan kabartma, Hitit ordularının bölgeye düzenledikleri bir sefer sırasında yapılmıştır. Bu kabartmada Kybele, Gediz Ovası’na doğru tüm azameti ile durmaktadır. İki yanında aslanlar bulunan tanrıça, oturur bir şekilde tasvir edilmiştir. Hava koşulları ve rüzgarın da aşındırması sebebiyle, heykelin yanındaki aslanlar ve heykelin bazı kısımları seçilememektedir. Ancak ellerini göğsünde kavuşturmuş bir şekilde oturduğu ve bir başlık giydiği anlaşılmaktadır.
11- Kurşunlu Kaplıcaları
Kurşunlu Kaplıcaları, doğal güzellikleri ile insanı büyüleyen bir vadi üzerinde konumlanır. Kaplıcanın suları, mineral seviyesi bakımından oldukça zengin, bikarbonat ve florürlüdür. Şifalı olan bu suların kaynakları, 43 ila 91 derece arasında kaynamaktadır. Kaplıca suyu romatizmalara, cilt hastalıklarına, kadın hastalıklarına, solunum yolu rahatsızlıklarına, romatizmaya, sinirsel hastalıklara ve kireçlenmelere iyi gelmektedir.
12- Kula Evleri
Tarihi Kula Evleri, 18. yüzyıl Osmanlı mimarisinin en güzel örneklerinden olan ahşap evlerdir. Ahşap evler gerek planları, gerekse de alçı ve kalem işleri ile, Osmanlı Dönemi’ni çok başarılı bir şekilde yansıtmaktadır. Kula evleri ziyaretçilerine, adeta Osmanlı zamanına geri dönmüş izlenimi verir. Kula evlerinde üst katlar, sokağa doğru cumba yapar. Evlerin alt katlarında ya çok az pencere vardır ya da hiç yoktur. Pencereler ahşap panjurlarla bezenmiştir. Kula evleri aynı zamanda dönemin Osmanlı toplumsal kültürüne de ışık tutar. Bu büyük evlerde insanlar, geniş aileleri ile oturmuşlardır. Kula günümüze dek bozulmadan gelebilmiş bir anıt kent niteliğindedir. Kula’da yaşam, direkt olarak sokakla ilişkilendirilecek şekilde oluşturulmuştur. Her evin mutlaka sokağa bakan bir penceresi vardır. 17. yüzyıldan sonra Kula’dan geçen kervan yolu önemini yitirmiştir. Bu sebeple Kula’daki yaşam da önemini yitirmiş ve gelişme durmuştur.
13- Ağlayan Kaya (Niobe)
Ağlayan Kaya, bir diğer adı ile Niobe, esasında mitolojik bir efsanedir. Niobe’nin tam on dört çocuğu vardır. Çocukluk arkadaşı ve Zeus’un eşi olan Hera’nın ise, iki çocuğu vardır. Niobe gel zaman git zaman Hera’yı kıskanmaya ve küçümsemeye başlar. Hera’nın az çocuğu olduğunu, kendisinin daha doğurgan ve bereketli olduğunu, bu yüzden halkın Hera’ya tapınmayı bırakıp, kendisine tapınmasını ister. Bu sözler bir gün Hera’nın kulağına rüzgar tarafından fısıldanır. Hera bunun üzerine iki oğlundan, Niobe’yi cezalandırmalarını ister. Hera’nın iki oğlu, Niobe’nin tüm çocuklarını öldürür. Niobe çocuklarının cesedi başında günlerce göz yaşı döker ve çok acı çeker. Bunun üzerine Zeus, Niobe’nin acısına dayanamaz ve acılarına son vermek için onu kayaya çevirir. Ağlayan Kaya efsanesi de bu şekilde asırlar boyu kulaktan kulağa gelmiştir.
14- Aigai
Köseler Köyü’nde bulunan Yunt Dağı’ndaki Aigai, bir Aiolis kentidir. Aigai ören yeri, Nemrut Kale ya da Köseler Kalesi olarak da adlandırılmaktadır. Kent en parlak dönemini Bergama Krallığı esnasında yaşamıştır. 17 yılındaki büyük depremde, Aigai de harap olmuştur.
15- Hafsa Hatun Şifahanesi
Her yıl yaklaşık olarak 100 bin ziyaretçinin akın ettiği Hafsa Hatun Şifahanesi’nin tarihi 500 yıl önceye dayanır. Bugün Tıp Tarihi Müzesi olarak hizmet vermektedir. Kanuni Sultan Süleyman tarafından, annesi Hafsa Hatun adına yaptırılan bu şifahane, 1910 yılına dek hizmet vermiştir.
16- Kula Peri Bacaları
Kula ve çevresi, volkanik bir jeolojik özellik göstermektedir. Volkanik araziler, rüzgar ve yağmur sularının aşındırmasına oldukça müsaittir. Burgaz Mevkii’nde, Gediz Nehri’nin üst kısmında yer alan peri bacaları, yüz yıllar boyunca rüzgar ve yağmurun şekillendirdiği sanat eserleridir.
Neden Manisa?
Manisa benzersiz bir doğal güzelliğe ve verimli topraklara sahip. Bu sebeple yüzyıllar boyunca pek çok uygarlığın konumlandığı yer olmuş. Bu yönü ile, tam olarak bir tarihi hazine. Manisa seyahatinizde sıkılmaya asla zaman bulamayacağınızdan eminiz. Aerobilet’in ucuz uçak bileti fırsatlarından yararlanarak, Manisa’ya doğru demir alabilirsiniz.